Neden sundun değil, ne sunduğun
Dört çekirdek, sekiz çekirdek, 16, 32, 64, 128…
Kaç kişinin umurunda olmadığını bilmediğimiz bu rakamlar elbette bazıları için anlam ifade ediyor. Artık octa-core telefonlar görüyoruz. Ticarette hiçbir eksinin artı olmadığını bilen tüccar gereksiz olsa da bir nesnenin rakam artışı ile müşterisini onun “daha iyi mal” olduğuna ikna edebilir. Çünkü kimse cümledeki “ama” sözcüğüne bakmaz.
“Evet bende şundan daha az var ama…” sonrası bla, bla, bla. İşte bu yüzden ne sunduğun, neden sunduğundan daha önemlidir. Günümüzde üretim metotlarının dayandığı en büyük nokta önce yap bitir sonra mükemmelleştirdir.
Bu 100 firmanın 99’unda böyle iken 1 tanesi kendi tekelini oluşturduğu için istediği gibi davranır. Günümüzde artık hiçbir telefon üreticisi dört çekirdekten az amiral gemisi üretmiyor. Lakin Apple iPhone 6’da hâlâ iki çekirdek kullanıyor. Testlerde pek çoğu Apple’ı ezdi geçti bu gerçek çünkü o hâlâ iki çekirdekli bir telefon. Ancak Apple bunu kendi ekosistemine güvenerek çok fazla değiştirmeden bıraktı. Şu anda hem donanım hem de yazılım tarafında ürününe tam hüküm sağlayan tek firma olan Apple yazılımlarını mevcut donanım ile uygun halde sunabilme imkânına sahip. Bu yüzden iPhone 6’da dört çekirdekli işlemci yerine 64-bit’lik işletim sistemini getirdi. Belki kısa vadede çok büyük bir etki yaratmayacak ancak gelecekte çok daha güçlü mobil cihazların ortaya çıkmasına zemin hazırlayacak.
Sevginin akıllı tarafı
Apple sevgisi başta da ima ettiğim gibi benim yaşamadığım bir tecrübe. Buna dileyeniniz ön yargı, dileyeniniz gereksiz detay takıntısı diyebilir ancak Apple’ı sevmemenin en büyük sebebi onun politikası. İnsanlar yeni kişilerle tanıştıklarında ilk tepkilerini dış görünüş ve davranışlarına göre belirlerler. Dolayısı ile bunun eşyalarda da aynı mantıkla yürümesi şaşılacak bir durum değil. Yine aynı şekilde bu durumun tam tersi de söz konusu olabilir. Başta çok hoşunuza giden bir kişi veya nesnenin, tanıdıkça size uygun olmadığını fark edebilirsiniz. 1990’ların ortalarına kadar Apple çıkarttığı pek çok üründen sadece bir iki tanesinde başarılı olmuştur. 10,000 dolara işe yaramaz bir bilgisayar satmışlığı olan bir firmanın 90’larda akıllanıp yeniliği daha çok şekil bazında uygulaması da bu tecrübelere dayanır. Bunun en büyük örneği iOS 8 ile verilebilir.
iOS 8’in ilk zamanlarında yaşadığı problemler her teknoloji firmasının başına gelebilecek olaylardır. Bunu da anlamak lazım. Apple’ın benim açımdan sevmediğim noktası bana kontrol imkânı tanımamasıdır. Bu tıpkı başınızdaki yöneticiyi diktatör olduğu için sevmemek ancak yine de ona sahip çıkmak gibi. “Benim dediğim olacak” politikası Apple’ın bu kadar büyümesini sağlarken diğer taraftan özgürlükçü bir anlayışı benimseme çabasına giren kişilerin hâlâ Apple ürünü kullanması zıtlık gibi görülebilir.
Lakin değişmeyen bir gerçek var ki teknoloji politika ile karıştırılacak bir şey değil. Apple hataları bol olan fakat bunları “göze hitap et, oradan beyne ve kalbe ulaşırsın” kuralı ile ekarte eden mantalitesini sürdürdükçe daha çok sevilecektir. 700 milyar dolar değerinde bir şirket olması sadece mevcut başarısı ile değil gelecekteki başarıları ile de alakalı. Başta bahsettiğimiz 122.02 dolar değerindeki hissenin için Apple Watch’ın da olduğunu söylemek gerek. Ve eğer Wall Street gibi sadece geleceğe yatırım yapan bir topluluğun düşüncesi bu yöndeyse o zaman çok da tartışmaya gerek yok aslında.
Tebrikler Apple!