İçindekiler
Hayat paylaştıkça güzelleşir demiş atalarımız ama gelin görün ki sosyal medyanın “paylaşma” şevkati bir yere kadar, sonrasında istemeden başınızı belaya sokabiliyorsunuz.
Hayatın paylaşımcı yanını öne çıkartmak isteyen atalarımızın muhakak ki bin yıl sornasında bu tarz bir durumla karşılaşacağımıza dair bir fikirleri yoktu. Sosyal medya kavramı ortaya çıktığından beridir artık insanın “paylaşma” güdüsü çok farklı bir hale büründü; yüzeysel, kendi çıkarları doğrultusunda ve tehlikeli. Hayatınızdaki mutlu anları elbette diğerlerinin de görmesini istersiniz. Bunu hangi sebeple yapmış olursanız olun onlar sizin özel anlarınızdır lakin bu anların size ileride bela getireceğini de unutmayın. Sabah Tiwtter’da attığınız birlink, Facebook’tan paylaştığınız fotoğraflar, Instagram’dan millete gösterdiğiniz yemek ya da doğum günü mesajları sizin evinizi, işinizi hatta hayat düzeninizi kaybettirebilecek tehliklere kilit açar. Bu anlatılanlar imkansıza yakın gibi gelebilir kulağınıza ancak şunu da bilin ki dünya kulağına imkansız gelen hayatı mahvolmuş insanlarla dolmaya başladı.
Ne paylaştığını söyle, neye uğradığını söyleyeyim
Great Western Hastanesi’nin gece çalışanları sıkıntıdan kendilerinin uzanmış haldeki resmini paylaşınca bir aylık ücretsiz uzaklaştırma cezasına çarptırıldılar. Kuzey Carolina’da bir restorantta çalışan garson Ashley Johnson sosyal medyada düşük bahşişlerden yakındığı için anında işinden oldu. Bu örnekler bahsettiğimiz konunun ciddiyetini anlatamayacak kadar düşük ve önemsizler üstelik. Tatilde olduğunuzu gösteren bir resim, aslında hırsızlara evinizin 1 hafta boyunca boşta olduğunu söylüyor. “Bugün 30’uma girdim, öffff” gibi sevimli olduğunu düşündüğünüz mesajlarla da onlara tam doğum tarihini vermiş oluyorsunuz.
Köpeğinizin adı, çocuğunuzun en sevdiği oyuncak, ilk okulunuz, en sevdiğiniz kitap, annenizin evlemeden önceki adı… Bunların kaçı size tanıdık geldi? Peki, neden bu kadar şuursuzca paylaşım yapıyoruz sosyal medyada? Neden o iki saniyelik sürede aklımız gidiyor ve zombi gibi işliyoruz? Uzmanlara göre bunun en büyük sebebi duyarsızlık. Online dünyayı, yani interneti, tam anlamıyla gerçek bir dünya olarak algılayamıyoruz ve bu yüzden tehlikelerini çoğunlukla farkedemiyoruz. Gece sokakta yürürken “Cebimde 2000 TL var” diye bağırmayız ancak resmini Facebook’ta rahatça yayımlarız. Ta ki başımıza bu nedenle bir iş gelene kadar.
Her şey beyinde bitiyor aslında
2012’de Harvard’da yapılan bir araştırmaya göre kişisel fikirler dopamin adlı hormonun salgılanmasına yol açıyor ve bu da beyninizin o işlemi yerine getirdiğiniz için sizi ödüllendirmesi anlamına geliyor. Sosyal medya paylaşımındaki çılgınlık da işte bu eski düşmandan kaynaklanıyor. Bir şey başardığınızda takdir edilmeyi beklersiniz, bu da size mutluluk verir. Bunu kaç kişi takdir ederse mutluluk seviyesi artar ve 15.000 takipçinizin olduğu Instagram hesabınızda paylaştığınızda kendinizi dünyanın kralı gibi hissedersiniz. Dolayısı ile sosyal medya bunu tek seferde çoğu ulaşamayacağınız yerlerde olan binlerce kişiye saniyeler içinde yapmanızı sağladı.
Her ne kadar paylaşım bir insan içgüdüsü olsa da her zaman için kendi kendini sınırlandıran bir yapıdadır. Platonik aşkınız sizden hoşlandığını söylediğinde bunu en yakın dostunuza söylerken o kişiye aşık olan bir diğer insanın bilmesini istemezsiniz ve oraya bir sınır koyarsınız. Lakin sosyal medya bunun sınırını bilmez. Çoğu insan saf bir şekilde postunun sadece kendi sayfasında kalacağını sanır fakat paylaşmanın sosyal medyanın can damarı olduğunu unutur. Dolayısı ile hiç tanımadığı birisi tarafından da o post görülebilir.
Facebook’un matematiği
Paylaşım konusunda bazı zamanlar koyduğunuz sınırlamlar da geçersizliğini yitirir. Dediğimiz gibi sosyal medya bununla can kazandığı için siz postunuzu belli bir kitleyle paylaşmış olsanız da onlardan bir tanesi sınır koymadan paylaştığında yine açığa çıkma tehlikeniz doğar. Kaldı ki Facebook’unuzda aktif olarak paylaşım yapan kişi sayısı belki 20’yi geçmez ama sizin aslında 1200 tane arkadaşınız vardır. Ve yaptığınız paylaşım bu 1200 kişinin hepsine ya da pek çoğuna gidecektir. Siz paylaşımlarınızı ve postlarınızı sınırlandırdığınızı düşünseniz de Facebook’un sürekli olarak değişen gizlilik politikaları yüzünden bugün geçerli olan kural yarın işlevini yitirebilir. Bunun en büyük sebebi ise fotoğrafta etiketlenen kişilerdir. İşte size aile içinden bir örnek; Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg’in kız kardeşi paylaştığı bir fotoğrafı sadece birkaç kişinin görebileceğini sanıyordu ama fotoğrafta etiketlenen başka birisi olduğu için görsel niyetlenenden çok daha fazla kişiye ulaştı ve internete sızdı. Yani Mark’ın kızkardeşi bile Facebook’u tam olarak çözemezken bizlerin başına neler gelebileceğini bir düşünün.
Paylaşım konusunda ne kadar dikkatli davranırsanız davranın sosyal medyada yine de başınız derde rahatlıkla girebilir. Pek çok site ve uygulama için ilk girişte üyeliğinizi yapış şekliniz bile önemli. Eğer isim, soyad, takma isim, e-posta adresi gibi evrak işleri ile uğraşmak yerine
doğrudan “Facebook ya da Twitter ile giriş yap” derseniz o zaman o uygulamalar da sizin bilgilerinize erişebiliyor ve bunun net bir sınırı maalesef yok.
Dolayısı ile bir uygulamaya bu şekilde üye olduysanız işiniz bittiğinde “Ayarlar > Uygulamalar > Facebook ile giriş yapılanlar” kısmından kaldırın. Eğer uzun süreli kullanacaksanız da o zaman mümkünse başka yöntemle kayıt olun.
Hatalar LTD. ŞTİ.
“Oversharing” yani Türkçesiyle aşırı paylaşım. Bu söz tıpkı “Google it” gibi lugatlardaki yerini aldı. Aşırı paylaşım bir sorundan çıkıp problem olma yolunda o kadar hızlı ilerliyor ki artık bu sorunu gidermeye yönelik yepyeni bir endüstri kurulmaya başladı. İtibar yönetim şirketleri olarak geçen bu firmalar belki ülkemizde henüz yaygın değil ama yakın zamanda onları da görürüz.
Aslında bu firmaların esas çıkış noktası büyük firmaların markalarını zengileştirmekti ancak misal Igniyte adlı firmanın portfölyosunun % 40’ı bireysel müşterilerden oluşuyor. Eski çalışanlar tarafından tacize uğrayan üst düzey yöneticilerden, sosyetik bayanlara, bazı ünlülerden, sıradan insanlara kadar pek çok geniş müşteri kitlesi olan Igniyte’ın sahibi Simon Wadsworth artık işe alımlarda bile adayların CV’sine bakılmadan önce isimlerinin Google’da araştırıldığını belirtiyor. Kişiler bu şekilde utanç verici bir video, ırçı bir post, ahlaksız bir görsel gibi geçmişte yaptıkları ufak hatalardan dolayı bile hayatlarının işini ellerinden kaçırabiliyorlar. İşte Igniyte gibi firmlar da bu kişilerin geçmişlerinin temiz kalması ve bu temizliğin ileride de devam etmesi için oluşturulmuş yapılara dönüşüyorlar.
Hayatımı paylaştım, evimi çaldılar
Profesyonel iş hayatı oversharing dediğimiz illetin ikinci kötü sonucu. Nitekim bir şekilde sizi bekleyen başka işler de olacaktır. Aşırı paylaşım konusundaki en önemli tehdit malınızın hatta dahası canınızın tehlikeye girmesi. Aşırı paylaşımdan dolayı yaşayacağınız tek şey e-posta spamları, kampanyalar için arayan numaralar ya da sevgilinizin ailesinin 10 sene önce kampüste çırılçıplak koşarken çekilmiş videonuzu görmesi değil. Esas tehlike kimlik hırsızlığına maruz kalmanız, vergi dolandırıcılığının üstünüze yıkılması, evinizin soyulması ya da kafayı kırmış birisinin evinizi bulup size saldırması.
Burada felaket tellalığı yapmak niyetinde değilim ancak bu yazının amacı esas tetikte olmanız gereken noktaları söylemek. İnternette paylaştığınız bilgilerin önemi kişiden kişiye değişse de uzmanlara göre birkaç ortak bilgi herkes tarafından sömürülmeye açık. Bunlar; posta kodu, doğum tarihi, kimlik numarası, anne kızlık soyadı, okulunuz, en sevdiğiniz kitap gibi oldukça geniş bir yelpaze. İşin garip olan kısmı ise internetten önce neredeyse kimseyle paylaşmayacağımız bilgilerimizi şimdiler de bu platformda adımızı duyurmak için yapıyoruz. Nereye gittiğimizi, ne yaptığımızı, ne aldığımızı, evimizin nasıl olduğunu, kişisel bilgilerimizin hepsini sosyal medya üzerinden fütursuzca paylaşıp hiç tanımadığımız insanlara derin bilgiler veriyoruz.
Hâlâ bu konular size hayal ürünü gibi geliyorsa Amerikan Başkan Yardımcısı eski adayı Sarah Palin’in e-posta adresinin hacklenmesi skandalını hatırlatalım. Peki buna imkân veren şey neydi dersiniz? Şifre isteme sorusunun gittiği lise olması. Palin gibi bir kadının Wikipedia sayfasında bu bilginin olduğunu düşünürseniz e-postasını hacklemek o kadar da zor değil.