Cuma günü gösterime giren ve büyük beğeni toplayan Christopher Nolan’ın yönetmenliğini yaptığı “Oppenheimer” filmiyle birlikte izleyiciler, atom bombasının babası olarak anılan fizikçi J. Robert Oppenheimer’a yeni bir bakış atıyor. Bu büyülü film, Oppenheimer’ın zaferlerini ve trajedisini beyaz perdeye taşıyor. Bizler de size bu yazımızda gerçek hayattaki Oppenheimer’ı anlatmak istedik! Gerçek hayattaki Oppenheimer hakkında bilinmeyen bazı ilginç gerçekleri keşfetmeye hazır olun!
İçindekiler
Erken Yaşta Belirginleşen Zeka: Mozart’tan Daha Zekİ!
Oppenheimer’ın zekası oldukça erken yaşlarda belirginleşti. Henüz üçüncü ya da dördüncü sınıftayken oyun parkına pek uğramayan genç Robert, o yaşta topun kaldırıma çarpma kuvvetini hesaplayarak kimseye zarar vermeyeceğini göstermişti. Üçüncü sınıftayken laboratuvar deneyleri yapmaya başlamış ve ileri seviye fizik ve kimya eğitimi almıştı. Zor olan şeyleri severdi ve onun için gerçekten çekici olanlar genellikle en zor olanlardı.
Babası ona 12 yaşında Latince öğrettiğinde, Oppenheimer o kadar hızlı öğrenmişti ki, sınıf arkadaşları onun gerçek bir “Latince Robotu” olduğunu düşünüyorlardı. Aynı zamanda piyano çalmaya başladı ve Mozart’ın beyniyle yarışıyordu! Mozart neyse, Oppenheimer de öyleydi!
İsmindeki ‘J’ Harfinin Etrafındaki Gizem: Senin Adın Artık Julius!
Oppenheimer’ın ismindeki ‘J’ harfi, babasının adı Julius onuruna eklenmişti. Ancak aile efsanesine göre son anda ‘Robert’ın önüne bir ilk harf olan ‘J’yi eklemeye karar verilmişti. Bazı kaynaklarda ise Oppenheimer’ın, ‘J’ harfinden başka bir ilk adı olmadığını ve tam ve doğru adının J. Robert Oppenheimer olduğunu onayladığı belirtilmiştir. Ne olursa olsun, Oppenheimer her zaman Robert olarak anılacaktı.
Sanskritçe Öğrenmek İçin Özel Dersler Almış: Sadece Fiziğin Değil Dilin de Ustası!
Oppenheimer’ın zekası ve ilgi alanları sadece bilimle sınırlı değildi. Berkeley’deki California Üniversitesi’nde bir Sanskritçe profesörüyle tanıştıktan sonra antik dili öğrenmek için özel dersler almaya başladı. Bhagavad-Gita gibi eserleri okuyarak Sanskritçe öğrenme yolunda ilerlemişti. Aynı zamanda Hollanda’daki Leiden Üniversitesi’nde ders verirken bile Hollandaca derslerini akıcı bir şekilde verecek kadar dil yeteneğine sahipti.
Edebiyat Tutkusu ve Tuhaf Alışkanlıkları: Bu Adam Çok İlginç!
Oppenheimer, bilim insanı kimliğinin yanı sıra, edebiyat ve şiire olan merakıyla da dikkat çekti. Dostları arasında özellikle şiirle ilgilenen kişilerle sık sık toplantılar düzenlerdi. Öyle ki, internette Oppenheimer tarafından yazılan şiirlere rastlamak mükün.
Ayrıca, yemek yeme alışkanlıkları da oldukça ilginçti. Kendine has bir diyet programı olan Oppenheimer, gün boyunca farklı meyveler ve sebzeler yiyerek beslenirdi. Sadece fizik konusunda değil, her konuda bilgili birini düşünün!
Kapitalist Ülkenin Komünist Fizikçisi!
Oppenheimer, 1940’ların ortalarında güvenlik tehdidi olarak değerlendirildi ve komünist bağlantıları olabileceği gerekçesiyle dikkat çekti. 1954 yılında ABD Senatosu tarafından düzenlenen bir soruşturma sırasında, Oppenheimer’ın bazı konuşmaları sansürlendi ve kamuoyuna açıklanmadı. Hatta zamanının önemli fizikçilerinden biri olarak tanınan Albert Einstein bile Oppenheimer’ın masumiyetini savundu.
Oppenheimer, 1954 yılında ABD Atom Enerjisi Komisyonu tarafından Kızıl Korku (komünistler için kullanılan bir isim) adı verilen cadı avına maruz kalmıştı. Komünist Parti ile bazı bağları olduğu biliniyordu ve Einstein tarafından “cadı avına maruz kalmak zorunda olmadığını ve ülkesine iyi hizmet ettiğini” söyleyen tavsiyeye kulak asmamıştı. Einstein ona “cadı avından kaçınmak” için istifa etmesini ve kamuya açık mücadeleyi bırakmasını önermişti. Ancak Oppenheimer kararlılığını koruyarak Kızıl Korku’nun kurbanı olmamıştı.
Oppenheimer, komünistlerle bağlantılı olduğu gerekçesiyle dikkat çekti ve FBI onun peşine düştü. Üstelik Oppenheimer, dostlarıyla bile kodlu konuşmalar yapıyordu. Onunla konuşurken, arkadaşları sinirlerine hakim olamadan şifreleri çözmeye çalışırlardı. Bir keresinde şifreyi çözen bir arkadaşı ona “Dostum, seni anlamak için Einstein’ın beyin gücüne ihtiyacım var!” dedi.
Atom Bombası Doğuracağıma Taş Doğursaydım!
Oppenheimer, ilk atom bombası testi olan Trinity testinin ardından “Ölüm oldukça kötü bir şakadır.” sözleriyle hem kendi iç çatışmalarını hem de nükleer silahların yıkıcı etkisini ifade etti. Ancak yaptığı ilk atom bombası patladığında Oppenheimer’ın kutlama yaptığına şüphe yoktu. Yine de Oppenheimer Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombaların on binlerce insanın ölümüne neden olduğunu öğrendikten sonra büyük bir suçluluk duygusu yaşamıştı.
Bu suçluluk duygusu, 1945 yılında Savaş Bakanı Henry Stimson’a yazdığı mektupta da açıkça görülmüştü. “Bu ulusun güvenliğinin tamamen bilimsel ya da teknik becerisinde yatamayacağına inanıyoruz.” diyerek bombanın kullanılmasından pişmanlık duyduğunu dolaylı yoldan da olsa ifade etmişti.
Yine de kendisi bunun gerekli olduğunu biliyordu. Herken, “Bomba için asla özür dilemedi” dedi. “Hiçbir zaman ‘Bombanın kullanılmış olmasından dolayı pişmanım’ demedi. Bence onun argümanı, belki bunu çok fazla kelimeyle ifade etmedi ama, bunun gerekli olduğuydu.”
Etik İkilemlerle Dolu Bir Hayat!
J. Robert Oppenheimer, atom bombasının yaratıcısı olmanın yanı sıra, zekası, karmaşık kişiliği ve çelişkili tutumlarıyla da dikkat çeken bir bilim adamıydı. Filmde anlatılanlar kadar az bilinen bu gerçekler, Oppenheimer’ın hayatını daha da ilginç ve derinleştiriyor. Onun bilime olan katkıları ve içinde barındırdığı çelişkili özellikler, tarihin unutulmaz figürleri arasında yer almasını sağlıyor.
İlginizi Çekebilir: İki Dahi, Bir Atom Bombası: Einstein ve Oppenheimer!
Peki siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Oppenheimer hakkında bunları biliyor muydunuz? Düşüncelerinizi yorumlar kısmında belirtebilirsiniz. Daha fazlası için bizi takip etmeyi unutmayın!