İçindekiler
NASA da bazen direksiyon boşluğu yaşıyor.
Bilim, hayatı boyunca en çok deneme yanılma yolunu benimsemiştir. Bilinmeyeni ortaya çıkartmak, bir teoriyi gerçeğe dönüştürmek, kimsenin ummadığı buluşlar yapmak bu tarz yöntemlerle anlaşılır. Geçmişten günümüze bilim adamlarının yaptığı buluşlar, zaman zaman binlerce başarısız deneyin sonucunda oluşur. Ünlü İngiltere Başbakanı Winston Churchill’in de dediği gibi “Başarı, birçok başarısızlığın içinden hevesinizi kaybetmeden geçebilmektir.” Bu ay sizlere ünlü uzay araştırma merkezi NASA’nın bu yola baş koyarak belli bir hedefe ulaşmak amacı ile yaptığı ancak sonuç alamadığı 10 projeyi tanıtacağız. Bunlar her ne kadar nihai amaçlarına ulaşamamış projeler olsalar da bilim yolunda asla kaybetmek diye bir şey olmadığına inanmamız gerek. Nitekim bir kişinin başarısızlığı bir diğerinin başarısını getirir ve her deney belki mutlak amaca ulaşmaz ancak başka amaçların kapılarını aralar.
NOAA-19
NOAA-19 o zamana kadar yapılmış hava uydularının sonuncusuydu. Atmosferik durumları gözlemleyen bu uydu volkanik patlamaları takip edip ve iklim araştırmalarını yürütecekti. Uzay kontrolsüz bir yerdir. Dolayısı ile en ufak hata bile oraya gönderdiğiniz nesnenin kaçıp gitmesine sebep olur. Bu zaman kadar uzayda pek çok uydu kaybolmuştur, kimisi daha oraya giderken patlamıştır. Lakin NOAA-19’un kaderi daha vahimdi. Fırlatma gününde NOAA- 19’un uzaya gönderileceği Kaliforniya’daki Lockheed-Martin tesisinde mühendisler matematiksel değil ancak gözlemsel bir hata yaptılar; multi-milyon dolarlık uydunun yere sabitlenip sabitlenmediğini kontrol etmediler. Bunun sonucunda koca uydu bir anda yere devrildi ve pek çok bileşeni
parçalandı. Seni lanet olası yer çekimi!
Orbiting Carbon Observatory (OCO) Uydusu
NASA’nın amacı OCO’yu dünyanın yörüngesine yerleştirip karbondioksitin atmosferde nasıl hareket ettiğini inceleyebilmekti. Bu şekilde küresel ısınmaya uzaydan gözlem yapılabilecekti ve OCO araştırmacılara iklimsel değişiklikleri fark etmeleri için yardımcı olacaktı. Lakin ne yazık ki görev beklendiği gibi gelişmedi. Uyduyu barındıran şase bir türlü onu yükselten roketten ayrılmadığı için bütün araç kalkıştan 17 dakika sonra okyanusa gömüldü.
Demonstration for Autonomous Rendezvous Technology (DART) Uzay Aracı
Uzaya uydu göndermek sadece onu fırlatıp dünya etrafında dönmesini izlemekten ibaret değildir. Zaman zaman tıpkı arabalarımız gibi uyduların da bakıma ihtiyacı olur. Lakin her bakım
gerektiğinde uzaya bir mekik fırlatmak hem pahalı hem de riskli bir iştir. İşte NASA bu iki olumsuzluktan kurtulmak adına DART’ı oluşturdu. Robot bir uydu olan DART diğer uydulara yanaşabilecekti. DART sözde otomatik olarak yön bulacak ve mevcut bir iletişim uydusu ile randevulaşabilecekti. Fakat işler yine beklendiği gibi gitmedi, DART hiçbir zaman bir uydu ile
randevulaşamadı. DART’ı kontrol eden bilgisayar yanlış ayarlandığı için iki uydu arasındaki mesafeyi doğru olarak hesaplamadı ve DART’ın diğer uyduya çarpmasına neden oldu. Sonrasında
bütün yakıtını harcayan DART en sonunda okyanusa çakıldı.
NASA Helios
Helios aslında bir uzay aracı değildi. O gerçek anlamı ile yüksek rakımın en uç noktasındaki güneş ışığından gücünü alan atmosfer araştırma platformuydu ve üst atmosferde uçmak için tasarlanmıştı. Lakin bu tasarım o kadar da iyi değildi. Her ne kadar bunca zaman boyunca hava araçlarının uçuş rekorlarını kırdığına şahit olsak da Helios bu başarıyı gösteremedi. Havalandıktan yaklaşık yarım saat sonra Helios karşısına çıkan güçlü bir rüzgar yüzünden parçalandı ve Pasifik okyanusuna gömüldü.
Hubble Uzay Teleskopu
Uzay teleskoplarının ilki ve en ünlüsü olan Hubble gökbilimcilere arada atmosfer olmadan yıldızları inceleme imkanı sunacaktı. Bu şekilde uzak evrenin üretilmiş en detaylı görüntülerini elde
edebilecektik ki nihayetinde öyle de oldu. Lakin Hubble bile bu başarıyı ilk seferinde yakalayamadı. Tıpkı onu üreten mühendisler gibi Hubble’ın da görsel sorunları mevcuttu. Teleskopun asıl
kamera lensini taşlarlarken mühendisler lensin sıfır yerçekimli mekanda maruz kalacağı dakikalık şekil değişimine karşı yerine sabitlemeyi beceremediler dolayısı ile adam akıllı bir görüntü elde
edemediler. Sonuç olarak düzeltici bir lens takıldı ve voila! Hubble artık net bir şekilde evrenin derinliklerine bakabiliyordu.
Uzay Tabanlı Kızılötesi Sistemi (SBIRS)
Birçok gizli uydudan oluşan SBIRS’in amacı Hava Kuvvetleri’nin balistik füze fırlatmalarını takip etmesini sağlamaktı. Yüksek ve alçak yörüngedeki bazı uydulardan oluşan SBIRS’in 2010’da
aktif edilmesi planlanıyordu. Sistem için harcanan ve bütçesinin çok ötesindeki 10 milyar dolarlık maliyeti bir yana sorunu ne miydi? Şöyle ki, hiçbir zaman çalışmama ihtimali her daim bulunan
SBIRS’in ilk uydusu Dünya yörüngesine girdiğinden saniyeler sonra güvenlik mekanizmasındaki bir arıza yüzünden kendisini kapattı ve güvenli moda geçerek zamanın Hava Kuvvetleri Komutanlığı Yardımcısı’nın da dediği gibi “işe yaramaz bir buz küpü”ne döndü.
Genesis
Genesis’in amacı evrenin başlangıcı olarak görülen güneşi daha yakından tanımaktı. Güneşten parçalar toplamak amacıyla geliştirilen Genesis uzayda uçarak özellikle altın, elmas ve safir bir çarşaf
görünümündeki solar rüzgarları toplayacaktı. Bilimadamları bu parçaları inceleyerek güneş sisteminin esas bileşenini öğrenmeyi hedefliyorlardı. Genesis görevin ilk ayağını başarıyla tamamladı. Görünen o ki güneş parçalarını toplamak o kadar da zor bir iş değildi ancak beklenmedik sorun görevin ikinci ayağında ortaya çıktı; o parçaları geri getirmek. Uydu o kadar hassastı ki öyle basitçe iniş yapamazdı. Buna karşılık NASA uyduyu, havadayken bir helikopter yardımı ile paraşütünden yakalamayı uygun gördü. Lakin o paraşüt hiç açılmadı ve Genesis Utah çölüne çakıldı. Neyse ki
örneklerin olduğu kısımlar geri kalandan daha sağlam yapıda oldukları için araştırmacılar bu örneklerden bazılarını kurtarabildiler.
Mars Polar Lander (MLP)
Mars için 1998’de başlayan azimli çalışmanın bir ek parçası olan MLP karada araştırma yapacak insansız uzay aracı, indirici ve bir uydudan oluşan üç parçalı görevdi. Mars yüzeyine inebileceği için MLP gezegenin hem yüzeyini hem de iklimini inceleyebilecekti, ancak olmadı. Kimse ona ne olduğunu bilmiyor. Uzay aracının Mars’a başarılı bir şekilde ulaştığı biliniyor ancak o andan sonra NASA MLP’den bir daha asla haber alamadı. İhtimaller yelpazesinde hatalı vericiden Marslı’ların araca müdahale etmesine kadar pek çok seçenek bulunurken NASA hala bir gün MLP ile yeniden iletişime geçip sorunun ne olduğunu bulmayı ümit ediyor. Bu kadar uzaysı olayın içinde film senaryolarını andıran tek hikaye MLP’ye aittir muhakkak.
Deep Space 2
Ah, pardon aslında bir tane daha var. MLP ile aynı gemiyi paylaşan Deep Space 2 bir sondaj aletiydi. Amacı ise Mars yüzeyinin içine girip topraktaki su ve kimyasal bileşenler hakkında veri
toplamaktı. Fakat tıpkı MLP gibi Deep Sapce 2’nin de kaderi hala gizemini koruyor. 1990’larda NASA’nın kuralı olan “daha hızlı, daha iyi, daha ucuz” mottosu ile inşa edilmiş her iki insansız uzay aracı da aynı makus talihe boyun eğince bu kuralın bir hata olduğunu fark eden NASA o zamana kadar az sayıda büyük proje yerine çok sayıda daha ucuz projelerle tarihini doldurmuştu. NASA her ne kadar oldukça ucuz insansız uzay araçları inşa etse de çok azı umulduğu kadar hızlı ve başarılıydı.
Mars Climate Orbiter (MCO)
1998’deki Mars görevlerinin beyni olarak NASA MCO’yu hem Mars atmosferini incelemesi hem de yüzeydeki iki aracın radyo sinyallerini yansıtması için görevlendirdi. Bu da tarihteki en büyük
mühendislik hatasının başlangıcı oldu. NASA’nın taşeronu olarak çalışan Lockheed Martin enstitüsü itici güçler için bir yazılım geliştirdi. Lakin enstitü bu yazılımı NASA’nın kullandığı metrik
birimlerle değil İngiliz ölçü sistemi ile oluşturunca sorun başlamış oldu. NASA’nın bu olaydan haberi yoktu dolayısı ile Pound’u Newton’a çevirmediler ve insansız uzay aracı da Mars atmosferine
yanlış bir açı ile dalarak yanıp kül oldu.